|
5. Ders: Yeni Bir İman Topluluğu
İsrail’de Yahudiler arasında ibadet eden yeni bir iman topluluğu vardı. İsa’nın Mesih ve dünyanın Kurtarıcısı olduğuna inanan bir iman topluluğuydu. Yeni bir iman topluluğu olarak ne yapıyorlardı? Vaftiz edilmişlerdi, inandıkları gerçekleri yaşıyorlardı, birbirleriyle yoldaşlık ediyorlardı, birlikte yemek yiyor ve hem dışarıda hem de özel olarak birlikte dua ediyorlardı. Kalplerinde mutluluk vardı ve hayatlarını birbirleriyle paylaşıyorlardı. Gerçek bir topluluktu.
Parlak Yıldızlar Dizisi (Filipililer 2:14–16)
Mert dikkatle önündeki deney tüpüne baktı. Haftalık kimya laboratuvarı dersinin son 45 dakikasını öğretmenlerinin öğrencilere verdiği talimatları uygulayarak geçirmişti. Değişik kimyasal maddeleri ölçmüş, bunları deney tüpüne koyarak karıştırmıştı. Katı kimyasallardan bazılarının görünürde yok olduklarını, geri kalanının ise deney tüpünün dibine çöktüklerini gördü. Kimyasalların büyük kısmı “çözeltiye girmişti,” yani kimyasal olarak sıvı çözeltiye karışmış ve görünürde yok olmuşlardı. Fakat çözeltinin özümseyebileceğinden daha fazla katı kimyasal madde vardı ve geri kalan katı kimyasallar deney tüpünün dibine çökmüştü.
Mert kendi kendine, “Anlaşılan bu çözelti daha fazlasını özümseyemeyecek” dedi. “Katı kimyasalların bazıları sıvıya karıştı, ancak sıvı bu kadarını özümseyebiliyor. Geri kalanı ayrıştı ve deney tüpünün dibine çöktü. Gerçi camdan çıkmadı, ama çözeltinin yanında olmasına rağmen çözeltide veya çözeltinin bir parçası değildi. Yağda patlıcan kızartırsam patlıcan yağın bir kısmını çeker, ama tümünü değil. Bir noktada patlıcan artık daha fazlasını çekemez. Kalan yağ tavada patlıcanın yanındadır ama patlıcanın içinde veya onun bir parçası değildir. Hatta patlıcan daha sonra yağın bir kısmını tabağıma salacaktır. Suya fasulye bastırırsam fasulyeler ancak bir miktar su çekebilir. Fasulyeler ile kalan su aynı kaptadır, fakat kalan su fasulyelerin bir parçası değildir.”
Mert o akşam evlerinde toplanacak olan annesinin Kutsal Kitap çalışma grubunu düşündü. Bir araya geliyor ve Allah’ın sözü ile kendi hayatlarını paylaşıyorlardı. Grup, çözeltiden dibe çöken katı maddeye benziyordu. Kutsal Kitap çalışma grubu halen toplum içindeydi ve toplumdan tamamen ayrı değildi, ancak bazı bakımlardan farklı ve ayrıydı. Dışarı çökelmişlerdi. Hep birlikte yeni bir iman topluluğuy-dular. Soğuyan bir buluttaki su buharının katı suya dönüştüğü ve yağmur olarak buluttan ayrılmaya hazır olduğu gibi, onların yeni iman topluluğu da çevrelerinden farklıydı. (Devam Edecek)
S1. Elçilerin İşleri kitapçığında hangi yeni iman topluluğunu görüyoruz? Elçilerin İşleri 2:41–47 ayetlerini okuyun.
Y. __________________________________________________
Bu ilk imanlılar iman topluluklarının Yahudilikten çıkarılacağını ve dünyada yeni bir din olarak ortaya çıkacağını muhtemelen anlamıyorlardı. Onlar yalnızca peygamberlerin Mesih’e ilişkin söylediği her şeyin yerine gelmiş olmasına seviniyorlardı. Herhalde Mesih’lerini tüm İsrail’in kabul edeceğini sanmış ve umut etmişlerdi. Ne yazık ki umutları yıkılacaktı. Yahudilik toplumundan atıldılar ve ayrı olarak ibadet etmek zorunda kaldılar.
İsa’nın izleyicilerinin yeni iman topluluğu Yahudilikten ne bakımdan farklıydı? Allah’ın bir ulus olarak İsrail’e yönelik verdiği vaatlere ne olmuştu? O vaatler artık geçersiz miydi? Peki ya Allah’ın Yakup’un soyundan gelenlerle yaptığı antlaşmalara ne olmuştu? O vaatler ve antlaşmalar artık hükümsüz müydü? Allah’ın bu yeni iman topluluğu için amacı neydi?
İyi haber, Allah’ın amaçları değişmedi, ancak her şey O’nun ezelî bilgisi ve iradesine göre meydana geldi. Yeni iman topluluğu aslında kökenleri İbrahim’e, hatta Aden bahçesinde verilen vaatlere kadar uzanan iman topluluğunun bir devamıydı.
Sonsuz hayat Adem’e itaat şartına bağlı olarak verilmişti. Son dersimizde Adem’in Yaratıcısı’na karşı isyan ettiğinde sonsuz hayat hakkını kaybettiğini öğrendik. “Günahın ücreti ölüm[dür]” (Romalılar 6:23). Adem ve onun soyundan gelenler, yani biz, “iyi işler” yaparak günahlarımızı telafi edemeyiz. Sonsuz hayatın şartı olarak zaten itaate borçluyuz ve yaptığımız herhangi bir iyilik zaten gereklidir. Allah’ın krallığı özü iyilik yapmaktır.
Sonsuz hayat sınırsızdır, bizse sınırlıyız. Sınırlı bir varlığın yapabileceği hiçbir şey tek bir günaha bile kefaret edemez. Sınırlı bir varlığın yapabileceği hiçbir şey sınırsız bir şeyi kazandıramaz. Bu imkânsızdır. Bir insanın iyi işlerinin sonsuz hayatı hak ettirebileceğini düşünmek, Allah’ın ve O’nun krallığının yüceliğine ve görkemine hakaret gibidir. İnsanın birtakım “iyi işler” aracılığıyla kendi günahına kefaret edebileceğini veya bunu telâfi edebileceğini öğreten her din bir yalandan ibarettir. Sonsuz hayat yalnızca Allah’ın lütfu sayesindedir.
“Günahın bedeli ölümdür.” Bu öldükten kısa bir süre sonra sonsuz hayata dirilmek değil; hayata benzeyen her şeyden sonsuza dek mahrum kalmak demektir. Adem günah işlediğinde, kendi günahına kefaret ederek yaşamına devam edemedi. Mizacı özgecilikten bencilliğe döndü. Verebileceği en iyi hizmete yine de bencil güdüler karışıyordu. Adem bu bozulmuş mizacı tüm soyundan gelenlere geçirecekti. “Günah bir insan aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi.” “Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı” (Romalılar 5:12; 3:23). İnsanlık için sadece bir umut vardı. İnsan nesli bir Kurtarıcı’ya ihtiyaç duyuyordu.
Bir Kurtarıcı’ya ilişkin vaat Aden bahçesinde önceden bildirildi. Allah Şeytan’a ve Havva’ya şunları söyledi: “Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın.” [1] Gelecek olan Kurtarıcı Şeytan’ı yenilgiye uğratacaktı. Onun başını ezecekti. Kurtarıcı kendi ölümüyle insanın günah borcunu ödeyecekti. Böylece Şeytan, Kurtarıcı’nın topuğuna “saldıracaktı.” Tüm kurban sisteminin anlamı bu gerçekte bulunmaktadır. Kanı dökülen her hayvan, insanlığın günah borcunu ödemek için gelecek olan Kurtarıcı’ya işaret eden birer simgeydi. Bu Allah’ın insanlıkla yaptığı sonsuza dek kalıcı lütuf antlaşmasıydı.
Babil kulesinde günah ve itaatsizlik nedeniyle dillerin çoğaltıldığını ve insanların yeryüzüne dağıldıklarını hatırlarsınız. Fakat Allah sadık İbrahim’i dünyaya müjdeci olması için seçti. Onu Kenan ülkesine yerleştirdi, burada İbrahim’in gerçek Tanrı’ya sadakati uluslar arasında yayılacaktı. Böylece Allah İbrahim’le bir ahit, yani anlaşma yaptı. Allah ona dünyanın tüm uluslarının kendisinde, yani soyunda bereketleneceğini vaat etti. Allah’ın İbrahim’le yaptığı antlaşma yalnızca Aden bahçesinde yapılan lütuf antlaşmasının yenilenmesiydi. Bu sonsuza kadar kalıcı antlaşmaydı. İbrahim, Allah’ın İbrahim’in neslinden bir kurtarıcı geleceği vaadine iman etti. Allah İbrahim’i imanından ötürü doğru saydı. Buna “iman yoluyla doğruluk” diyoruz. İbrahim’in sonsuz hayatı alması için gereken doğruluğu Allah kendisi sağlayacaktı. Kurbanı Allah kendisi sağlayacaktı.
Antlaşmanın şartları İbrahim’in sadık kalması ve Allah’ın Emirleri’ni tutmasıydı. O günah işlerse, İbrahim gelecek olan Kurtarıcı’nın erdemlerine itimat etmeliydi. İbrahim’in, zaman zaman hatalar yapmasına rağmen, en büyük iman sınavını Moriya Dağı’nda oğlunu Allah’a kurban olarak sunduğunda geçirdiğini görüyoruz. İbrahim Allah’ın vaadine gerçekten inandığını işte orada gösterdi. İbrahim, Allah’ın İshak’ı ölümden dirilterek kendi vaadini tutabileceğine iman etti (İbraniler 11:17–19). Aynı şekilde İbrahim’in oğlu İshak ve torunu Yakup’un da aynı sonsuza dek geçerli antlaşmaya katıldıklarını görüyoruz. Gelecek olan Kurtarıcı’ya iman yoluyla sonsuz hayatı miras almak için, Allah’a ve O’nun vaatlerine iman ettiler.
Yakup’un çocukları çoğaldılar ve Yahudi halkı olarak tanındılar. Antlaşmanın vaatleri, dünyaya karşı bir görevi olan bu topluluk tarafından götürüldü.
S2. Eski İsrail’in görevi neydi? Yeşaya 49:6 ayetini okuyun.
Y.__________________________________________________
Allah Sina Dağı’nda İsrail’le bir antlaşma yaptı. Allah insanları sonsuza dek kalıcı antlaşmaya yönlendirmek istiyordu.[2] Allah’ın, günaha karşılık kurban olarak gelecek bir Kurtarıcı vaadine inanmalıydılar. Tüm tapınak hizmeti, sağlayan bir öğretim mekanizmasıydı. Bu Kurtarıcı, İbrahim’in bir çocuğu olacak, İshak ile Yakup’un soyundan gelecekti. İsrailliler, Allah’ın On Emir yasasını tutma lütfunu kendilerine vermesi için Allah’a itimat etmeliydiler. kurban sistemiyle birlikte, kefarete ilişkin gerçeklerin örneklenmesini
Halkın çoğu, maalesef İbrahim’in yaptığı gibi sonsuza dek kalıcı antlaşmaya imanla girmedi. Bunun yerine, zamanla, kendilerine ait bir kurtuluş sistemi meydana getirdiler. Bu, işlerle kurtuluş sistemiydi. Yalnızca hayvanları kurban eder, belirlenen saatte duaya gelir ve tapınak hizmetlerini genel olarak yerine getirirlerse, Allah’ın kendilerini bereketleyeceğini ve cennete alacağını sandılar. Yasayı tutmak için kendi yeterliliklerine güvendiler. İşlerinin Allah’ı hoşnut etmeye yeterli ölçüde doğru olduğunu düşündüler. Dinsel törenlerinin sonsuz hayatı kazanmaya yönelik erdem kazandırdığını sandılar. Bu kurtuluş sistemi size tanıdık geliyor mu? Fakat böyle bir kurtuluş sistemi ortaya doğru kişi çıkaramaz. Tapınak hizmetlerini yerine getirirken, kısa zamanda putperestliğe düştüler ve onların sahte ibadetlerine bağlandılar.
Kalplerinin özünde bencil olduğunu ve Allah’a gündelik itimat olmadığında doğal olarak günah yolunda gideceğini anlamadılar. İnsanların gerçekten ihtiyaç duydukları yeni bir kalpti. Ve bu öngörülmüştü.
S3. İsrail’e kalp değişikliği hakkında hangi vaat verilmişti? Yeremya 31:31–33 ayetlerini okuyun.
Y.___________________________________________________
Allah’ın peygamberler aracılığıyla İsrail’e sürekli olarak tövbe etmeleri ve Allah’a yönelik yeni bir kalp almaları çağrısında bulunmasına rağmen, İsrailliler sapkınlığa daha fazla gömüldüler. Allah onlara tövbe ederek O’na dönmelerine bağlı olarak, ulusça yenilenme, büyüme ve iyileşme vaatleri verdi. Tüm ulusun itaatsizliği karşısında yenilenme ve büyüme vaatlerinin İsrail’de yerine gelmeyeceğini herkes açıkça anladı. İsyan halindeki bir ulus olan İsrail, gelecek olan Kurtarıcı aracılığıyla kurtuluşun iyi haberini taşıyamadı. Fakat Allah İsrail’den sadık olacak bir bakiyenin, yani geri kalanlar grubunun, çıkacağını vaat etti.
S4. Allah’ın bir bakiyeye ilişkin vaadi neydi? Yeremya 23:3–6 ayetlerini okuyun.
Y.___________________________________________________
Bu bölümlerde Allah’ın sadık imanlılardan oluşan bir bakiyeyi kendisine toplayacağı vaadi bulunuyor. Allah’ın halkı O’nun “sürüsü” olarak adlandırılıyor. Burada ayrıca “Dal” adı verilen birinin geleceği vaadi de var, onun bir adı da “RAB doğruluğumuzdur.”[3]
S5. İsa çarmıha gerildiği gün neyi tesis etti? Matta 26:28 ayetini okuyun.
Y.___________________________________________________
İsa, Doğruluğumuz olan RAB, kanının dökülmesiyle Yeni Antlaşma’yı tesis etti. O, dünyanın günahlarına karşılık olarak öldü. Adem ile Havva’ya Aden bahçesinde vaat edilen Kurtarıcı O’ydu. İbrahim’in soyundan gelecek olan Kurtarıcı O’ydu. İshak’ın ve Yakup’un soyu aracılığıyla gelecek olan Kurtarıcı O’ydu. Kurban edilen tüm hayvanların işaret ettiği Kurtarıcı O’ydu. Artık hayvan kurban edilmesine gerek yoktu. İsa buradaydı. Vaat yerine gelmişti.
İsa sonsuza dek kalıcı antlaşmayı kanıyla onayladı. Buna Yeni Antlaşma da denir, çünkü Sina’daki antlaşmadan daha sonra tasdik edilmiştir. Sina’daki antlaşmaya çoğunlukla “Eski Antlaşma” adını veririz, ancak önemli bir ayrımın farkında olmalıyız. Allah Sina’da İsrail ile sonsuza dek kalıcı antlaşmayı tesis etmeye çalışıyordu, fakat insanlar itaatsizdi ve işlerden oluşan kendi din sistemlerini meydana getirdiler. İnsanların zihinlerinde kurtuluşu “yasayı tutarak” kazanabilecekleri fikri yerleşti. Bu yanlıştı. Kurtuluş Allah’ın vaatlerine iman yoluyla, lütufla olur, iyi işlerimizle değil. İşlerle kurtuluş sistemi içinde yetişmiş insanların, iman yoluyla lütuf ile kurtuluş kavramını anlamaları çok zordu. Pek çok kişi işlere yönelik eski sisteme tutunmaya çalıştı. Yeni Ahit’te işlerle kurtuluş sisteminden sıklıkla “Eski Antlaşma” olarak söz edildiğini göreceksiniz. “Eski Antlaşma”dan bu şekilde söz edildiğinde Allah’ın kurmak istediği sistemden değil, insanların kendi başlarına meydana getirdiği sistemden söz edilmektedir.
S6. İbraniler 8:7–13 ayetlerinde Eski ile Yeni Antlaşmalar arasında gördüğünüz fark nedir?
Y.___________________________________________________
S7. İsa öğrencilerine hangi hayret verici açıklamayı yaptı? Luka 12:32-34 ayetlerini okuyun.
Y.___________________________________________________
İsa, Allah’ın göğün krallığını İsa’nın öğrencilerinin eline vereceğini söyledi. Yahudi halkı Mesih’i reddedecekti ve bundan böyle antlaşmanın sadık halkı olamayacaklardı. Fakat İsrail’den bir bakiye kurtulacaktı. Bu İsa’nın izleyicilerinden oluşan “küçük sürü”ydü. Bir anlamda yeni bir iman topluluğuydular, zira Yahudi halkı gibi bir ulus niteliğinde değillerdi. Ancak İsrail’in bakiyesiydiler ve imanda gerçek İsrail’diler. Dolayısıyla ruhsal babaları İbrahim olarak, sadık imanlıların devamıydılar.
S8. Yeni Antlaşma’da bakiyeye ilişkin hangi vaadi görüyoruz? Romalılar 11:5–6 ayetlerini okuyun. (Kutsal Kitap çevirisindeki ilgili dipnota dikkat edin).
Y.___________________________________________________
Kendi erdemlerine göre kurtuluşu kazanmaya çalışarak değil, Allah’ın lütfuna göre seçilmiş küçük bir topluluk, bir bakiye vardır.
S9. İbrahim’in çocukları kimlerdir? Romalılar 9:6–8 ayetlerini okuyun.
Y.__________________________________________________
Vaatler İbrahim’e ve çocuklarına verilmişti. İbrahim’in gerçek çocuklarının onun fiziksel soyu değil, iman edenler olduğunu görüyoruz. İsa’yı günahınızın taşıyıcısı olarak kabul ettiğinizde ve O’nu imanla kalbinize aldığınızda İbrahim’in bir çocuğu olursunuz. Bundan sonra vaftiz olur, Rabb’in Sofrası’ndan pay alır ve iman topluluğuna katılırsınız.
İsa fiziksel olarak İbrahim’in soyundandı ve vaatleri miras alabilirdi. Biz bu vaatlere iman yoluyla Mesih’le ruhsal olarak birleştiğimizde ortak oluruz. İman ettiğimizde bize Kutsal Ruh verilerek, ruhsal birliği meydana getirir. Böylece İsa’nın kendisinin içimizde olması duası Kutsal Ruh aracılığıyla yerine gelir.4 Kutsal Ruh On Emir yasasını yüreklerimize yazar, biz de sevgiden ötürü itaat ederiz. Günahlarımız İsa’nın bizim yerimize ölümüyle silinir. Bu sonsuza dek kalıcı antlaşmadır.
Parlak Yıldızlar Dizisi (Filipililer 2:14–16)
Mert’in annesinin çalışma grubunda öğrendikleri ona farklı bakış açıları kazandırıyordu ve zaman zaman okulda kendisini çevresinden farklı hissediyordu. Dostlarına veya sınıf arkadaşlarına ruhsal konulardan bahsettiğinde bazıları onun ruhsal yorumlarına değer veriyordu, ancak çoğu ona küçümseyerek bakıyor veya bunlarla dalga geçiyordu. Çok geçmeden Mert ruhsal konulardaki düşüncelerini kendine saklamaya başladı. Kendini müzik, filmler ve bilgisayar oyunları hakkındaki sıradan konuşmalara ve çay sohbetlerine karışırken buldu. Sonuçta hayat bu şeylerden ibaret değilse, neydi ki?
Mert önündeki deney tüpüne bakarken dipteki çökeltiyi gördü ve çözeltiye karışarak “kaybolan” katı kimyasallara ne olduğunu düşündü. Kendi kendine şöyle dedi: “Annemin içinde bulunduğu yeni iman topluluğunu reddedersem, çevremdeki topluma karışarak ‘kaybolacağım.’ Allah’ın varlığına inanan fakat Allah için yaşamayan sınıf arkadaşlarımın dünyasının bir parçası olacağım. Buluttaki buhar gibi, Allah’ın safından kaybolacak, yeryüzü halkını bereketleyecek yağmur olmayacağım.”
S10. Sizce Mert ne yapmalı?
Y._________________________________________________
Okuyucular dua yoluyla bağlılık çağrısında bulunmalıdır.
[1] Bkz. Yaratılış 3:15.
[2] Bkz. Hezekiel 16:60.
[3] Bkz. Kutsal Kitap çevirisi ayet 23:6.
İsrail’de Yahudiler arasında ibadet eden yeni bir iman topluluğu vardı. İsa’nın Mesih ve dünyanın Kurtarıcısı olduğuna inanan bir iman topluluğuydu. Yeni bir iman topluluğu olarak ne yapıyorlardı? Vaftiz edilmişlerdi, inandıkları gerçekleri yaşıyorlardı, birbirleriyle yoldaşlık ediyorlardı, birlikte yemek yiyor ve hem dışarıda hem de özel olarak birlikte dua ediyorlardı. Kalplerinde mutluluk vardı ve hayatlarını birbirleriyle paylaşıyorlardı. Gerçek bir topluluktu.
Parlak Yıldızlar Dizisi (Filipililer 2:14–16)
Mert dikkatle önündeki deney tüpüne baktı. Haftalık kimya laboratuvarı dersinin son 45 dakikasını öğretmenlerinin öğrencilere verdiği talimatları uygulayarak geçirmişti. Değişik kimyasal maddeleri ölçmüş, bunları deney tüpüne koyarak karıştırmıştı. Katı kimyasallardan bazılarının görünürde yok olduklarını, geri kalanının ise deney tüpünün dibine çöktüklerini gördü. Kimyasalların büyük kısmı “çözeltiye girmişti,” yani kimyasal olarak sıvı çözeltiye karışmış ve görünürde yok olmuşlardı. Fakat çözeltinin özümseyebileceğinden daha fazla katı kimyasal madde vardı ve geri kalan katı kimyasallar deney tüpünün dibine çökmüştü.
Mert kendi kendine, “Anlaşılan bu çözelti daha fazlasını özümseyemeyecek” dedi. “Katı kimyasalların bazıları sıvıya karıştı, ancak sıvı bu kadarını özümseyebiliyor. Geri kalanı ayrıştı ve deney tüpünün dibine çöktü. Gerçi camdan çıkmadı, ama çözeltinin yanında olmasına rağmen çözeltide veya çözeltinin bir parçası değildi. Yağda patlıcan kızartırsam patlıcan yağın bir kısmını çeker, ama tümünü değil. Bir noktada patlıcan artık daha fazlasını çekemez. Kalan yağ tavada patlıcanın yanındadır ama patlıcanın içinde veya onun bir parçası değildir. Hatta patlıcan daha sonra yağın bir kısmını tabağıma salacaktır. Suya fasulye bastırırsam fasulyeler ancak bir miktar su çekebilir. Fasulyeler ile kalan su aynı kaptadır, fakat kalan su fasulyelerin bir parçası değildir.”
Mert o akşam evlerinde toplanacak olan annesinin Kutsal Kitap çalışma grubunu düşündü. Bir araya geliyor ve Allah’ın sözü ile kendi hayatlarını paylaşıyorlardı. Grup, çözeltiden dibe çöken katı maddeye benziyordu. Kutsal Kitap çalışma grubu halen toplum içindeydi ve toplumdan tamamen ayrı değildi, ancak bazı bakımlardan farklı ve ayrıydı. Dışarı çökelmişlerdi. Hep birlikte yeni bir iman topluluğuy-dular. Soğuyan bir buluttaki su buharının katı suya dönüştüğü ve yağmur olarak buluttan ayrılmaya hazır olduğu gibi, onların yeni iman topluluğu da çevrelerinden farklıydı. (Devam Edecek)
S1. Elçilerin İşleri kitapçığında hangi yeni iman topluluğunu görüyoruz? Elçilerin İşleri 2:41–47 ayetlerini okuyun.
Y. __________________________________________________
Bu ilk imanlılar iman topluluklarının Yahudilikten çıkarılacağını ve dünyada yeni bir din olarak ortaya çıkacağını muhtemelen anlamıyorlardı. Onlar yalnızca peygamberlerin Mesih’e ilişkin söylediği her şeyin yerine gelmiş olmasına seviniyorlardı. Herhalde Mesih’lerini tüm İsrail’in kabul edeceğini sanmış ve umut etmişlerdi. Ne yazık ki umutları yıkılacaktı. Yahudilik toplumundan atıldılar ve ayrı olarak ibadet etmek zorunda kaldılar.
İsa’nın izleyicilerinin yeni iman topluluğu Yahudilikten ne bakımdan farklıydı? Allah’ın bir ulus olarak İsrail’e yönelik verdiği vaatlere ne olmuştu? O vaatler artık geçersiz miydi? Peki ya Allah’ın Yakup’un soyundan gelenlerle yaptığı antlaşmalara ne olmuştu? O vaatler ve antlaşmalar artık hükümsüz müydü? Allah’ın bu yeni iman topluluğu için amacı neydi?
İyi haber, Allah’ın amaçları değişmedi, ancak her şey O’nun ezelî bilgisi ve iradesine göre meydana geldi. Yeni iman topluluğu aslında kökenleri İbrahim’e, hatta Aden bahçesinde verilen vaatlere kadar uzanan iman topluluğunun bir devamıydı.
Sonsuz hayat Adem’e itaat şartına bağlı olarak verilmişti. Son dersimizde Adem’in Yaratıcısı’na karşı isyan ettiğinde sonsuz hayat hakkını kaybettiğini öğrendik. “Günahın ücreti ölüm[dür]” (Romalılar 6:23). Adem ve onun soyundan gelenler, yani biz, “iyi işler” yaparak günahlarımızı telafi edemeyiz. Sonsuz hayatın şartı olarak zaten itaate borçluyuz ve yaptığımız herhangi bir iyilik zaten gereklidir. Allah’ın krallığı özü iyilik yapmaktır.
Sonsuz hayat sınırsızdır, bizse sınırlıyız. Sınırlı bir varlığın yapabileceği hiçbir şey tek bir günaha bile kefaret edemez. Sınırlı bir varlığın yapabileceği hiçbir şey sınırsız bir şeyi kazandıramaz. Bu imkânsızdır. Bir insanın iyi işlerinin sonsuz hayatı hak ettirebileceğini düşünmek, Allah’ın ve O’nun krallığının yüceliğine ve görkemine hakaret gibidir. İnsanın birtakım “iyi işler” aracılığıyla kendi günahına kefaret edebileceğini veya bunu telâfi edebileceğini öğreten her din bir yalandan ibarettir. Sonsuz hayat yalnızca Allah’ın lütfu sayesindedir.
“Günahın bedeli ölümdür.” Bu öldükten kısa bir süre sonra sonsuz hayata dirilmek değil; hayata benzeyen her şeyden sonsuza dek mahrum kalmak demektir. Adem günah işlediğinde, kendi günahına kefaret ederek yaşamına devam edemedi. Mizacı özgecilikten bencilliğe döndü. Verebileceği en iyi hizmete yine de bencil güdüler karışıyordu. Adem bu bozulmuş mizacı tüm soyundan gelenlere geçirecekti. “Günah bir insan aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi.” “Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı” (Romalılar 5:12; 3:23). İnsanlık için sadece bir umut vardı. İnsan nesli bir Kurtarıcı’ya ihtiyaç duyuyordu.
Bir Kurtarıcı’ya ilişkin vaat Aden bahçesinde önceden bildirildi. Allah Şeytan’a ve Havva’ya şunları söyledi: “Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın.” [1] Gelecek olan Kurtarıcı Şeytan’ı yenilgiye uğratacaktı. Onun başını ezecekti. Kurtarıcı kendi ölümüyle insanın günah borcunu ödeyecekti. Böylece Şeytan, Kurtarıcı’nın topuğuna “saldıracaktı.” Tüm kurban sisteminin anlamı bu gerçekte bulunmaktadır. Kanı dökülen her hayvan, insanlığın günah borcunu ödemek için gelecek olan Kurtarıcı’ya işaret eden birer simgeydi. Bu Allah’ın insanlıkla yaptığı sonsuza dek kalıcı lütuf antlaşmasıydı.
Babil kulesinde günah ve itaatsizlik nedeniyle dillerin çoğaltıldığını ve insanların yeryüzüne dağıldıklarını hatırlarsınız. Fakat Allah sadık İbrahim’i dünyaya müjdeci olması için seçti. Onu Kenan ülkesine yerleştirdi, burada İbrahim’in gerçek Tanrı’ya sadakati uluslar arasında yayılacaktı. Böylece Allah İbrahim’le bir ahit, yani anlaşma yaptı. Allah ona dünyanın tüm uluslarının kendisinde, yani soyunda bereketleneceğini vaat etti. Allah’ın İbrahim’le yaptığı antlaşma yalnızca Aden bahçesinde yapılan lütuf antlaşmasının yenilenmesiydi. Bu sonsuza kadar kalıcı antlaşmaydı. İbrahim, Allah’ın İbrahim’in neslinden bir kurtarıcı geleceği vaadine iman etti. Allah İbrahim’i imanından ötürü doğru saydı. Buna “iman yoluyla doğruluk” diyoruz. İbrahim’in sonsuz hayatı alması için gereken doğruluğu Allah kendisi sağlayacaktı. Kurbanı Allah kendisi sağlayacaktı.
Antlaşmanın şartları İbrahim’in sadık kalması ve Allah’ın Emirleri’ni tutmasıydı. O günah işlerse, İbrahim gelecek olan Kurtarıcı’nın erdemlerine itimat etmeliydi. İbrahim’in, zaman zaman hatalar yapmasına rağmen, en büyük iman sınavını Moriya Dağı’nda oğlunu Allah’a kurban olarak sunduğunda geçirdiğini görüyoruz. İbrahim Allah’ın vaadine gerçekten inandığını işte orada gösterdi. İbrahim, Allah’ın İshak’ı ölümden dirilterek kendi vaadini tutabileceğine iman etti (İbraniler 11:17–19). Aynı şekilde İbrahim’in oğlu İshak ve torunu Yakup’un da aynı sonsuza dek geçerli antlaşmaya katıldıklarını görüyoruz. Gelecek olan Kurtarıcı’ya iman yoluyla sonsuz hayatı miras almak için, Allah’a ve O’nun vaatlerine iman ettiler.
Yakup’un çocukları çoğaldılar ve Yahudi halkı olarak tanındılar. Antlaşmanın vaatleri, dünyaya karşı bir görevi olan bu topluluk tarafından götürüldü.
S2. Eski İsrail’in görevi neydi? Yeşaya 49:6 ayetini okuyun.
Y.__________________________________________________
Allah Sina Dağı’nda İsrail’le bir antlaşma yaptı. Allah insanları sonsuza dek kalıcı antlaşmaya yönlendirmek istiyordu.[2] Allah’ın, günaha karşılık kurban olarak gelecek bir Kurtarıcı vaadine inanmalıydılar. Tüm tapınak hizmeti, sağlayan bir öğretim mekanizmasıydı. Bu Kurtarıcı, İbrahim’in bir çocuğu olacak, İshak ile Yakup’un soyundan gelecekti. İsrailliler, Allah’ın On Emir yasasını tutma lütfunu kendilerine vermesi için Allah’a itimat etmeliydiler. kurban sistemiyle birlikte, kefarete ilişkin gerçeklerin örneklenmesini
Halkın çoğu, maalesef İbrahim’in yaptığı gibi sonsuza dek kalıcı antlaşmaya imanla girmedi. Bunun yerine, zamanla, kendilerine ait bir kurtuluş sistemi meydana getirdiler. Bu, işlerle kurtuluş sistemiydi. Yalnızca hayvanları kurban eder, belirlenen saatte duaya gelir ve tapınak hizmetlerini genel olarak yerine getirirlerse, Allah’ın kendilerini bereketleyeceğini ve cennete alacağını sandılar. Yasayı tutmak için kendi yeterliliklerine güvendiler. İşlerinin Allah’ı hoşnut etmeye yeterli ölçüde doğru olduğunu düşündüler. Dinsel törenlerinin sonsuz hayatı kazanmaya yönelik erdem kazandırdığını sandılar. Bu kurtuluş sistemi size tanıdık geliyor mu? Fakat böyle bir kurtuluş sistemi ortaya doğru kişi çıkaramaz. Tapınak hizmetlerini yerine getirirken, kısa zamanda putperestliğe düştüler ve onların sahte ibadetlerine bağlandılar.
Kalplerinin özünde bencil olduğunu ve Allah’a gündelik itimat olmadığında doğal olarak günah yolunda gideceğini anlamadılar. İnsanların gerçekten ihtiyaç duydukları yeni bir kalpti. Ve bu öngörülmüştü.
S3. İsrail’e kalp değişikliği hakkında hangi vaat verilmişti? Yeremya 31:31–33 ayetlerini okuyun.
Y.___________________________________________________
Allah’ın peygamberler aracılığıyla İsrail’e sürekli olarak tövbe etmeleri ve Allah’a yönelik yeni bir kalp almaları çağrısında bulunmasına rağmen, İsrailliler sapkınlığa daha fazla gömüldüler. Allah onlara tövbe ederek O’na dönmelerine bağlı olarak, ulusça yenilenme, büyüme ve iyileşme vaatleri verdi. Tüm ulusun itaatsizliği karşısında yenilenme ve büyüme vaatlerinin İsrail’de yerine gelmeyeceğini herkes açıkça anladı. İsyan halindeki bir ulus olan İsrail, gelecek olan Kurtarıcı aracılığıyla kurtuluşun iyi haberini taşıyamadı. Fakat Allah İsrail’den sadık olacak bir bakiyenin, yani geri kalanlar grubunun, çıkacağını vaat etti.
S4. Allah’ın bir bakiyeye ilişkin vaadi neydi? Yeremya 23:3–6 ayetlerini okuyun.
Y.___________________________________________________
Bu bölümlerde Allah’ın sadık imanlılardan oluşan bir bakiyeyi kendisine toplayacağı vaadi bulunuyor. Allah’ın halkı O’nun “sürüsü” olarak adlandırılıyor. Burada ayrıca “Dal” adı verilen birinin geleceği vaadi de var, onun bir adı da “RAB doğruluğumuzdur.”[3]
S5. İsa çarmıha gerildiği gün neyi tesis etti? Matta 26:28 ayetini okuyun.
Y.___________________________________________________
İsa, Doğruluğumuz olan RAB, kanının dökülmesiyle Yeni Antlaşma’yı tesis etti. O, dünyanın günahlarına karşılık olarak öldü. Adem ile Havva’ya Aden bahçesinde vaat edilen Kurtarıcı O’ydu. İbrahim’in soyundan gelecek olan Kurtarıcı O’ydu. İshak’ın ve Yakup’un soyu aracılığıyla gelecek olan Kurtarıcı O’ydu. Kurban edilen tüm hayvanların işaret ettiği Kurtarıcı O’ydu. Artık hayvan kurban edilmesine gerek yoktu. İsa buradaydı. Vaat yerine gelmişti.
İsa sonsuza dek kalıcı antlaşmayı kanıyla onayladı. Buna Yeni Antlaşma da denir, çünkü Sina’daki antlaşmadan daha sonra tasdik edilmiştir. Sina’daki antlaşmaya çoğunlukla “Eski Antlaşma” adını veririz, ancak önemli bir ayrımın farkında olmalıyız. Allah Sina’da İsrail ile sonsuza dek kalıcı antlaşmayı tesis etmeye çalışıyordu, fakat insanlar itaatsizdi ve işlerden oluşan kendi din sistemlerini meydana getirdiler. İnsanların zihinlerinde kurtuluşu “yasayı tutarak” kazanabilecekleri fikri yerleşti. Bu yanlıştı. Kurtuluş Allah’ın vaatlerine iman yoluyla, lütufla olur, iyi işlerimizle değil. İşlerle kurtuluş sistemi içinde yetişmiş insanların, iman yoluyla lütuf ile kurtuluş kavramını anlamaları çok zordu. Pek çok kişi işlere yönelik eski sisteme tutunmaya çalıştı. Yeni Ahit’te işlerle kurtuluş sisteminden sıklıkla “Eski Antlaşma” olarak söz edildiğini göreceksiniz. “Eski Antlaşma”dan bu şekilde söz edildiğinde Allah’ın kurmak istediği sistemden değil, insanların kendi başlarına meydana getirdiği sistemden söz edilmektedir.
S6. İbraniler 8:7–13 ayetlerinde Eski ile Yeni Antlaşmalar arasında gördüğünüz fark nedir?
Y.___________________________________________________
S7. İsa öğrencilerine hangi hayret verici açıklamayı yaptı? Luka 12:32-34 ayetlerini okuyun.
Y.___________________________________________________
İsa, Allah’ın göğün krallığını İsa’nın öğrencilerinin eline vereceğini söyledi. Yahudi halkı Mesih’i reddedecekti ve bundan böyle antlaşmanın sadık halkı olamayacaklardı. Fakat İsrail’den bir bakiye kurtulacaktı. Bu İsa’nın izleyicilerinden oluşan “küçük sürü”ydü. Bir anlamda yeni bir iman topluluğuydular, zira Yahudi halkı gibi bir ulus niteliğinde değillerdi. Ancak İsrail’in bakiyesiydiler ve imanda gerçek İsrail’diler. Dolayısıyla ruhsal babaları İbrahim olarak, sadık imanlıların devamıydılar.
S8. Yeni Antlaşma’da bakiyeye ilişkin hangi vaadi görüyoruz? Romalılar 11:5–6 ayetlerini okuyun. (Kutsal Kitap çevirisindeki ilgili dipnota dikkat edin).
Y.___________________________________________________
Kendi erdemlerine göre kurtuluşu kazanmaya çalışarak değil, Allah’ın lütfuna göre seçilmiş küçük bir topluluk, bir bakiye vardır.
S9. İbrahim’in çocukları kimlerdir? Romalılar 9:6–8 ayetlerini okuyun.
Y.__________________________________________________
Vaatler İbrahim’e ve çocuklarına verilmişti. İbrahim’in gerçek çocuklarının onun fiziksel soyu değil, iman edenler olduğunu görüyoruz. İsa’yı günahınızın taşıyıcısı olarak kabul ettiğinizde ve O’nu imanla kalbinize aldığınızda İbrahim’in bir çocuğu olursunuz. Bundan sonra vaftiz olur, Rabb’in Sofrası’ndan pay alır ve iman topluluğuna katılırsınız.
İsa fiziksel olarak İbrahim’in soyundandı ve vaatleri miras alabilirdi. Biz bu vaatlere iman yoluyla Mesih’le ruhsal olarak birleştiğimizde ortak oluruz. İman ettiğimizde bize Kutsal Ruh verilerek, ruhsal birliği meydana getirir. Böylece İsa’nın kendisinin içimizde olması duası Kutsal Ruh aracılığıyla yerine gelir.4 Kutsal Ruh On Emir yasasını yüreklerimize yazar, biz de sevgiden ötürü itaat ederiz. Günahlarımız İsa’nın bizim yerimize ölümüyle silinir. Bu sonsuza dek kalıcı antlaşmadır.
Parlak Yıldızlar Dizisi (Filipililer 2:14–16)
Mert’in annesinin çalışma grubunda öğrendikleri ona farklı bakış açıları kazandırıyordu ve zaman zaman okulda kendisini çevresinden farklı hissediyordu. Dostlarına veya sınıf arkadaşlarına ruhsal konulardan bahsettiğinde bazıları onun ruhsal yorumlarına değer veriyordu, ancak çoğu ona küçümseyerek bakıyor veya bunlarla dalga geçiyordu. Çok geçmeden Mert ruhsal konulardaki düşüncelerini kendine saklamaya başladı. Kendini müzik, filmler ve bilgisayar oyunları hakkındaki sıradan konuşmalara ve çay sohbetlerine karışırken buldu. Sonuçta hayat bu şeylerden ibaret değilse, neydi ki?
Mert önündeki deney tüpüne bakarken dipteki çökeltiyi gördü ve çözeltiye karışarak “kaybolan” katı kimyasallara ne olduğunu düşündü. Kendi kendine şöyle dedi: “Annemin içinde bulunduğu yeni iman topluluğunu reddedersem, çevremdeki topluma karışarak ‘kaybolacağım.’ Allah’ın varlığına inanan fakat Allah için yaşamayan sınıf arkadaşlarımın dünyasının bir parçası olacağım. Buluttaki buhar gibi, Allah’ın safından kaybolacak, yeryüzü halkını bereketleyecek yağmur olmayacağım.”
S10. Sizce Mert ne yapmalı?
Y._________________________________________________
Okuyucular dua yoluyla bağlılık çağrısında bulunmalıdır.
[1] Bkz. Yaratılış 3:15.
[2] Bkz. Hezekiel 16:60.
[3] Bkz. Kutsal Kitap çevirisi ayet 23:6.